Şiirin Felsefeye Etkisi

 

                             


 Şiirin Felsefeye Etkisi

                                                                                                                     İlayda Beka Kamış¹

 

Giriş

Bu yazımızın amacı, şiirin felsefe üzerindeki etkisini savunarak, aslında şiirin

felsefeye kattığı özerk yapıyı göstermek ve rasyonalist felsefe savunuları açısından

şiirin felsefede aykırı ve gereksiz olduğu eleştirisine cevaplar sunmak. Şiir ile

felsefenin ortak noktası olan metafordan başlayarak şiirin antik çağda nasıl felsefeyle

etkileşime geçtiğini ve modern dünyada halen şiirin felsefede nasıl yeri olduğunu ve

tespit ettiğimiz ikiliğe nasıl ihtiyacımız olduğunu açıklamaya çalışacağız.

 

Şiir ve Felsefede Metafor

Öncelikle  Şiir, en kısa tanımıyla; söz sanatlarından, imgelerden, ritimden vs. oluşan

Poetrik yazım türüdür. İçinde şairin vermek istediği her duygu ve anlatıyı karşıdakine

Söz sanatlarıyla geçirme güdüsü taşır. Felsefe ise henüz biz filozoflar tarafından her yıl

ne olduğu sıklıkla sorulan ama sizler anlayabilin diye şimdilik benim anlamı, nedeni

yahut hakikati sistematik olarak düşünme, sorgulama bilimi/çalışması -burada

pozitif bilimlerden bahsetmiyorum- adını verebileceğim alandır.

  Şiir ve felsefenin en önemli kesişme noktalarından birisi bariz bir şekilde

metafordur.² Metaforun en belirgin özelliği tartışmasız anlatımı daha anlaşılır hale

getirmektir. Keza, kutsal kitaplarda dahi metafor yapıldığını görmekteyiz. Daha ilk

çağ felsefesinden itibaren, birçok filozof, metaforlardan yararlanmışlardır. Şimdi

bunlardan bazı örnekler verecek olursak: Pythagoras’tan başlayabiliriz. Onun 

deyimiyle  ‘’Dünya hayatı, âdeta spor müsabakalarına benzemektedir. Burada kimileri

seyircidir, kimileri yarışmacıdır, kimileri de maçlarda ticaret maksadıyla

bulunmaktadır. Filozoflar, işte bu seyirciler arasında bulunurlar.’’ Sözüyle kendisi

aslında insanlığın geniş resmini bizlere metafor aracılığıyla duyurmak istemiştir.³

[7]

 

 

 

 

Yalnız kendisi ya da ilk çağ düşünüleri değil, Platon’un meşhur mağara metaforu,

Aristoteles’in siyasette zıtlık olarak gördüğü demokrasi ve oligarşiyi; güney rüzgarları

ve kuzey rüzgarlarına benzetmesi, Descartes’ın Felsefe Ağacında kökleri metafizik,

gövdeyi fizik, dallarıysa tıp, mekanik ve etik olarak adlandırması felsefede büyük

düşünürlerin metafor örneklerinden sadece bazılarıdır. Metafor, felsefenin en büyük

temaşası olan dil ile anlatılmak ve verilmek istenene kaçınılmaz bir başvurudur. Tıpkı

şiirde de olduğu gibi.

   Şiirin neredeyse her ihtivasında şair tıpkı filozoflar gibi metafora başvurur, Douglas

Malloch, Be The Best Of Whatever You Are (Her Neysen Onun En İyisi Ol) adlı

şiirinin tamamını metafor yoluyla bizlere iletmiştir. Şiirin son satırları örneği

verebilmesi için yeterlidir:

Cadde olamazsan patika ol.

Güneş olamazsan yıldız ol.

Kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir.

Sen her neysen, onun en iyisi ol

 

Yine Ölü Ozanlar Derneği’nden bir şiir örneği verebiliriz:

 

Hayatın anlamını arayan sorular

İnançsızların sonsuz sırası

Aptallarla dolu şehirler

Bunlar arasında yaşamanın anlamı ne olabilir ki hayat!

 

Yine son kez örnek verecek olursak milli edebiyatımızdan Nazım Hikmet Ran’ın meşhur Ceviz Ağacı adlı şiiri de şiirde başarılı bir metafor örneğidir.

 

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,

Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.

 

  İleri dönem düşünürleri ve analitik filozoflarda bu metafor, dili metafizik bir

anlama taşıyor -bu metafizik ise analitik düşüncede aşılması gereken bir problemdir–

ve anlam kargaşasına mahal oluyor şeklinde bir eleştiri karşılıyor bizi, bu

düşüncenin başlıca savunucu olan Carnap’ın Dilin Mantıksal Çözümlemesi Yoluyla

Metafiziğin Aşılması metninde bahsettiği şeylerden birisidir.

Özellikle analitik felsefede düşünürlerin diğer dallardan nispeten daha ciddiye alıp

ortak sorun haline getirdikleri dil ve mantık çerçevesinde bu yöntemsel bir yanlışlık

içeriyor savı mevcut ancak biz bunun açıklamasını son başlığımızda ele alacağız. 

 Sonuç olarak, antik çağ düşünürlerinin de aslında felsefeye şiirle başlama nedeninin

asıl amacı: Metaforun verilmek istenen, işaret edilen anlatıma imgeler yoluyla

rahatlıkla ulaşılabilmesidir. Bunun asıl sebebi aslında felsefenin hiçbir zaman ve

konuda yanı başından ayrılmayan dil probleminin burada da kendisini zuhur

etmesidir.

Antik Çağda Şiirle Felsefenin Çıkışı

 Bilindiği üzere antik çağda şiir, bir gelenektir. Aslında Pre-sokratik filozofların

felsefeyi bize şiirle yansıtmalarının temel sebebi budur.⁴ Şiir o dönemde Peri Physios

yani doğa üstünedir. Bu dönemi Homeros öncesi ve sonrası şiir olarak ayırmamız

yanlış olmaz. Homeros döneminde şiirlerinin konularını aldıkları mitoslar, bir

ülkenin ya da güçlü hanedanların tarihiyle ilgidir.⁵ [8]

  Filozofların doğa filozofu olarak adlandırılmalarının nedeni de buradan gelir. Antik

çağda bizlere şiiriyle felsefedeki varlık, hakikat, yokluk ve varlığın özü (arkhe)

sorununu şiirle taşıyan düşünürler olarak Homeros, Herakleitos, Parmenides ve

arkhe kelimesini ilk kez kullanan Anaksimandros’tur. Biz şiirin felsefeye etkisini

 daha net ifade edebilmek için Parmenides’ i ele alacağız.

 

 

 

 

  Elealı Parmenides’ in, hangi zaman aralığında yaşadığına dair tartışmalar olmakla

beraber altıncı yüzyılın son yarısını ve beşinci yüzyılın ilk yarısını kapsayan süreci

kabul edebiliriz.⁶

Kendisi özel bir vezinle şiir ve felsefeyi bir araya getirmiştir. Parmenides de diğer

antik çağ filozofları gibi dönemin Tanrılarından yararlanarak, varlık, hakikat ve arkhe

üzerine şiirleri, şimdilerde fragmanlar da dediğimiz, günümüze ulaşmıştır. O

zamanın Adalet Tanrıçası Dike ile konuşmalarından bizlere/felsefeye hiçlik

problemini bariz bir şekilde iletmiştir. Parmenides’ in kuşkusuz en önemli argümanı,

‘varlıktan yokluk, yokluktan varlık olmaz’ görüşüydü.⁷ Bu görüşünü bizlere

bahsettiğimiz Tanrıça ile konuşmalarını şiir yoluyla aktararak vermiştir. Bu şiirin

önemli bir kısmını örnek olarak verecek olursak:

 

 

Öyleyse gel bizzat söyleyeceğim can kulağıyla dinle sözümü/ yalnızca hangi irdeleme yollarının akla uygun olduğunu/ Vardır hem de bir anlamda yoktur var olmaması/ ikna yoludur bu, zira hakikati takip eder

Parmenides burada ilk önermeyi söylemektedir yani varlık vardır ve yokluk yoktur. Şiirin devamında bu yolun tek gerçek yol olduğunu ve diğer yolların yanlış olduğu vurgulanır.  Parmenides’ e göre var olmayan bir şey üzerine fikir yürütülemez çünkü ona dair bir eser yoktur ve uygulanabilir değildir. Üzerine düşünemediğimiz şey aslında yoktur çünkü düşünmek ile var olmak aynı şeydir. Daha sonrasında ise tahminimce Herakleitos’u kastederek bir argümandan daha bahsediyor; varlık hem vardır hem yoktur.[9]

Parmenides burada bu yolu takip edenler için iki başlılar tabirini kullanmakta ve onları είδότες ουδέν (eídótes oudén) yani her konuda cahil kimseler olarak anmaktadır. Burada Parmenides’ in şiirin etkili söz sanatını kullanarak bizlere felsefi argümanlarını verdiğini ve retorik bir üslupla da karşıdakine bunu kabul ettirme amacı güttüğünü görüyoruz. Bu gördüğümüz argümanın en önemli özelliği şiirde bunun rahatlıkla verilebilmiş olmasıdır. Sonuç olarak, antik çağdan günümüze ulaşabilen bu bazı metinlerin bile, bizlere ve dünyanın her yerine ulaşabilmesinde bu dilin etkili yanının olmayışından söz edebilir miyiz? Elbette antik çağın en önemli özelliği ve felsefenin orada kendisini var etmesinin temel sebebi denizcilik sayesinde insanlarının birbirinden esinlenebilmiş, dünyayı anlamlandırmak istemiş olmalarıdır. Ancak bu kadar yoğun, her anlatım ve kelime seçimiyle doygun bir söz sanatının da o dönem insanları üzerinde retorik gücünü inkâr etmek olanaksızdır.

 

Günümüzde Şiirin Felsefeyle İrtibatı

  Her ne kadar antik çağda Parmenides gibi filozoflar hep büyük şairler olsa da artık

günümüzde filozoflar argümantatif çalışırlar. Ancak bunlar bizim metafora olan

ihtiyacımızı reddetmez çünkü hala bazı şiirlerin de felsefeden anlamlı yahut paralel

yaklaşımları olduğu görünür.⁸ Şiirde de felsefede de özneler, aşkı aradılar, anlamı,

hakikati, özneliklerini ve doğayı aradılar. Aynı amaç doğrultusunda belki de değil

ancak aynı tiyatro sahnesinde yapıyorlar bunu. Her iki alan da dile, dilin sorularına

 ve etkilere cevaplar ararlar hala. Bu yüzden her ikisi de içlerinde dilin matematiğini

barındırır.

  Felsefe, sorular sorar ve anlamaya çalışır. Bunu pazen apriori bazense aposteriori

şekilde gerçekleştirir. ⁹ Bu yüzden şiiri de felsefenin varlığına dahil etmek kaçınılmaz

olur çünkü her ne kadar şiir apriori açıdan düşman gibi görünse de aslında

bize olay ve olgulara dair farklı görüş açısı kazandırır. Doğru hayatı ve hakikati

bulmak her zaman sadece sorular ve tek bir dil çözümlemesiyle yani mantıksal

 

 


 . Alain Badıou – Poetry and Philosophy, the Broad Art Center UCLA, Design Media Arts

A priori. Salt akıl yürütmeye dayanan ve deneyimden türetilmediği için deneyimden önce [akılda] var olduğu kabul edilen bilgiye verilen addır. A posteriori ise Latince sonra anlamına gelen post ifadesinden de anlaşılacağı üzere kaynağını duyu deneyinden aldığı için deneyimden sonra kazanılan bilgi anlamında kullanılmaktadır.

düzlemde mümkün olmayacaktır. Dilin dönüşüme ve perspektife olan ihtiyacını

unutmamamız gerekir, bize bunu katacak şeylerden birisi modern dünyada bile şiirin

ta kendisindir.

  Nasıl ki tamamen hayal dünyasında yaşamak mümkün değilse aynı şekilde sadece

kuru bir gerçeklikle de yaşamak mümkün değildir. Bu  yüzden felsefe ve şiir aynı

tiyatro sahnesini paylaşırlar. Nietzsche, “Hakikatler yanılsama oldukları unutulmuş

olan yanılsamalardır; aşılıp duyumsal güçlerini yitirmiş olan metaforlardır” demiştir. ¹⁰

Bir zamanlar hayal, ütopya hatta fantezi olarak algılanan şeylerin

kapı gibi sağlam gerçek ve doğru sanılan şeylerin yerini aldığını akılda tutarsak hayal

de bu gerçeklik içinde bir şekilde kendine bir yer bulmalı, yaratmalıdır. Şiiri

tamamen hayali bir alana sıkıştırıp felsefeyi tamamen rasyonel bir yaklaşım olarak

ele almak tamamen yanlış bir tavırdır. Gerçeklik ile hayal arasında hem epistemolojik

hem de ontolojik bir bağ mevcuttur ve bu bizi sahici bilgiye götüren bir tür ikiliktir.

Aslında bu ikilikle bir tasarı bir biçim hedefi vadediyoruz. Shakespeare aşağıdaki

dizeleriyle bize bunu açıklamak istemiştir:[10]

Ve muhayyile can verirken meçhulün suretlerine;

Şairin kalemi can verir,

ruh katar hiçliğe;

Bir yer ve bir de isim verir hepsine

  Şair, muhayyilesi meçhule, henüz dile getirilmemiş şeylere dünyada bir yer

bahşeder; onları hissedilebilir ve kavranabilir hâle getirir, yani fenomenleştirir demek

istemiştir. Bu anlayışa göre şiirin felsefenin bir adım önünde olduğunu da

düşünebilmemiz mümkündür. Şair filozof denildiğinde akla gelen isimlerden biri

Hölderlin’e değinecek olursak Hölderlin, Klasik ve Erken Romantik dönemin önemli

filozoflarından biri. Alman felsefesinin belki de belkemiğini oluşturan kurucu

filozofların arasında bir şair olarak, şiiri felsefenin felsefeyi de şiirin içinden

geçirmiş biridir. Hölderlin yaratıcılığının ve yazı ödevinin temelini antik yunandan

yani Helen idealinden alır. Hölderlin o dünyaya büyülü bir şekilde hayrandır. Antik  

Yunan onda damıtılmıştır denilebilir. Pindaros ve Empedokles gibi

filozoflar üzerine uzun süre düşünmüş, bunları eserlerine konu kılmıştır. Böylece şiir,

Hölderlin’de felsefe için bir tür ayna haline gelir. Hölderlin’in amacı şiiri

derinlemesine yeniden anlamlandırmak, ona üstün bir saygınlık atfetmek ve aynı

zamanda onu insanlığın öğretmeni olarak asli işlevine geri döndürmektir. Şiirin tüm

bilginin özü olduğu görüşünü savunur. Hatta ona göre tanrılar da Doğa kadar şairle

derin bir samimiyet içinde yaşarlar. Kendisiyle paralel düzlemde, şiire aşık olmuş 

daha sonra onu yanı başından ayırmamış düşünürlerden birisi olan Heidegger’in  de

en büyük dertlerinden biriydi felsefede şiirin eksikliği. Ona göre şiir Varlığın

unutulmasıyla derinden bağlantılı olarak ele alındı. Bu keşif temelinde Heidegger,

meditasyonunda birden fazla kez, yeni bir dil formüle etmekten ziyade, dilin Varlıkla

bağlantılı olduğuna inanılan ilişkiyi değiştirmenin gerekli olduğunu vurgulamıştır.

Hatta şiirin dünya kurucu olduğu sözüne benzer biçimde “Şiir dünyayı

gerçekler” diyen Oruç Aruoba’ ya göre felsefe bu kurulu dünya içinde arkadan

“topallayarak” gelir. Bu yargı, felsefenin üstüne düştüğü, hakkında fikir yürüttüğü

konuların daha önce şiirlerde işlendiği inancını barındırır. Felsefî (logos) düşünceden

önce imgesel düşüncenin olduğu söylenir yani kavramlarla ve dil ile olan işlerimizin

öncesinde poetik (şiir sanatı) evreden sonra ele alınabileceği düşüncesini savunur.[11]

  Aruoba’ya göre felsefede kesinlik, yanlışlık-doğruluk, genel-tikel olmak yoktur:

Felsefe yapan kişinin bilgisel açıdan tek bir sarsılmaz dayanağı vardır: yaptıklarının

(yani, yazdıklarının) bildiği hiçbir bilgisel ölçüyle, ne “doğru” ne “yanlış” ne “tikel” ne

“genel” ne “kesin” ne “olası” ne “analitik” ne “sentetik” ne “a priori” ne “a posteriori”

vb. olarak değerlendirilebilmesi…[12] kısaca kendine her zaman bir kesinlik

veremeyecek olabilmek. Burada da yine şiirin felsefe üzerinde etkisel bir

özelliğini, hatta gerekliliğini görmüş oluyoruz.

Sonuç

 Şiirin felsefe üzerindeki etkisini hem günümüz felsefe anlayışında hem de felsefenin

ortaya çıktığı günden bugününe görmekle kalmıyor, aynı zamanda bu etkiden bir

ikilik, yani şiirin, felsefede kümülatif bir yanı olduğu bilgisini ediniyoruz. Şiirin dilde

kurduğu üstünlük, metafor, imgelemenin, söz sanatıyla aposteriorinin hem de apriori

argümanın varlığı ve bakış açısı kazandırma özelliğini felsefenin ihtiyaç duyulan

bir yanının ortaya koymasına devam ettiğini görüyoruz. Antik çağda bir gelenek

dolayısıyla  felsefenin bu poetik yön ile ortaya çıkmasından bugün, şiirin felsefeye

hala etki etmesi ve bizim bunun bazı yönleriyle hala metinlerimizde ya da etkisel

olarak elde etmemizde bunun payı vardır. Her ne kadar şiirin argümantatif ya da

mantıksal yönü olmadığı gerekçesiyle gerek metafizik olarak adlandırılsın gerek

poetika, şiirin felsefeye edindirdiği dilsel bir edim açıklayıcılık söz konusudur.

Şair filozof olan Heidegger, Nietzsche, Oruç Aruoba ve dünyanın gördüğü en

büyük yazar ve şairlerinden olan Shakespeare ve hatta şair filozof olmamasına

rağmen içerik ve biçimin en yetkin ve en tam birlik ve bütünlüğünün görüldüğü şiiri

genel olarak sanatın en üst basamağı olarak gören büyük düşünürlerden Hegel dahi,

şiirin felsefeye olan etkisi konusunda hemfikir olmuşlardır.[13]

 Dediğimiz gibi, felsefe ve şiir aynı tiyatro sahnesini paylaştığından birbirlerinden ayrı

düşünülmeleri her ne kadar söz konusu olsa da birbirlerine olan etkilerinin özellikle

şiirin felsefeye olan etkisini göz ardı etmek ve bunu güya mantıkçı yaklaşımla

olmaması gerektiğini iddia etmek söz konusu değildir. Gerçeklik ile hayal

arasında, buna hayal denilecekse tabii ki, hem epistemolojik hem de ontolojik bir bağ

mevcuttur ve bu bizi sahici bilgiye götüren bir tür ikiliktir.

.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

Nihat KEKLİK- Felsefe Bakımından Metafor, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1990

 

Platon, Theaetetus Diyalogları, 101 cd.

 

BADIOU Alain, Philosophy and Poetry UCLA congress, Paris, 2017

 

KEKLİK Nihat, Felsefe Bakımından Metafor, İstanbul, 2013

 

Prof. Dr. ÇAKMAK Cengiz, Mitostan Logosa Geçişin Arka Planı ve Doğa Filozofları, 2016

 

ŞİRVAN Berna, Antik Yunan’da Edebiyat ve Şiir, Ancient History, 2015

 

Prof. Dr. ARSLAN Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi, Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, 1. bs., ALFA, 2023

 

KAYIRAN Yücel, Felsefi Şiir - Tinsel Poetika, YKY, 1. bs., İstanbul, 2007

 

GÜZEL Ekrem, Felsefenin Diyarına Şairane İkamet: Oruç Aruoba’nın Şiir ve Felsefe Üzerine Düşünceleri, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2020

 

SARIAİLOĞLU Kenan, Modern Türk Edebiyatında Şiir ve Felsefe İlişkisi, Doktora Tezi, 2502801786, İÜ, 2013

 

CARNAP Rudolf, Dilin Mantıksal Çözümlemesi Yoluyla Metafiziğin Aşılması, Çev. Harun Tepe, ViraVerita, Ankara, 2020

 

 



¹ İÜ felsefe lisans öğrencisi, İlaydakamis0@gmail.com

² Fransızca métaphore, mecaz, TDK

³ Platon, Theaitetos, 101 cd.

 

 

Cengiz Çakmak – Mitostan Logosa geçişin arka Planları ve Doğa Filozofları, s. 82-86

Kenan Yonarsay, Grek Edebiyatı Tarihi, İst. Ünv. Ed. Fak. Yayınları no: 3581, İstanbul, 1991, ss.23­24

Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 137 Felsefe 4

Parmenides Fragmanlar, Eski Yunancadan Çeviren Ve Notlandıran Kaan H. Ökten, Alfa Yayınları

 

 

¹⁰ (Megill, 2009: 92)

[11] Ekrem Güzel – Felsefenin Diyarında Şairane İkamet: Oruç Aruoba’ nın Şiir ve Felsefe İlişkisi Üzerine Düşünceleri, TAED-67, Ocak - January 2020 Erzurum, s. 271-276

[12] (Aruoba, 2004: 124)

[13] Nejat Bozkurt, Hegel’ in Estetiği ve Şiir Kuramı, Hegel’de Dramatik Şiir Kuramı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Popüler Yayınlar