Bloğun ilk deneme yazısı iftiharla sunar / The first test post of my blog

 Yazar için Karakterin Önemi

 Yazılarımı yazarken kendimi yazının içindeki biri gibi hissederek yazıyorum. İçerikteki kurgusal karakterin karakterine bürünüyorum yazmak için. Örneğin ‘Kâfi’ isimli şiirimi yazarken kendimi dostlarından kafayı uzak tutmaya çalışan hayatı tiye almış bir adamın yerinde hissederek yazmıştım. Şiirdeki kişi her zaman ben olmayabiliyorum. Bence bunu gerek senaryoda gerek denemede gerek romanda da yapabilmeli yazan kişi. O yüzden resimden farklı olarak ‘’Şair burada ne demek istemiş?’’ demek ile uğraşılmaz benim ürettiklerimde. Çünkü o büyük ölçüde benden çıkmış benden başkasıdır artık. O ne demek istiyor? Aslında yazıda bir kimlik var bakıldığında. Bu kimliğe uygun mu verilen eser. Önemli bulduğum ilk husus bu.

 Bu konuda kişilik\kimlik karmaşasına çok kafa yoruyoruz. Hiçbirimiz zaten dünkü insan değiliz. Hayat bizim kişiliğimizde, karakterimizde, benliğimizde sürekli değişimler yaşatmak için önümüze silsileler seriyor. Bunlardan nasibini bir ölçüde alıyorsun istesen de istemesen de. Bu yüzden bugün olduğumuz insanların kim olduğuyla ilgilenmeliyiz dün ile ya da yarın ne olacağıyla değil. Çünkü bugün bana bu insan olmayı sunan koşullar yarın olmayabilir. Yazdığım karakterlerde de bu gelişimi büyük ölçüde göstermeye çalışıyorum. Koşullar değiştiğinde evet bu karakter, bu koşulda bunu tercih ederdi ve karşılığında da buna katlanmalı ya da elde etmeli diye düşünüyorum. Yaşadığımız dünyanın belli bir düzeni olduğunu görmek bana bu öngörüyü vermede çok şey kattı. Kişi ne kadar öz bilinci yüksek bir insansa hayatta karşılaştığı şeyleri yorumlaması ya da doğayı, insanı anlaması da öyle kolaylaşıyor. Her ne kadar insan kendini doğadan büsbütün koparmış gibi görünse de halen içinde terbiye edemediği o iradenin yokluğu alınlarında açık bir kitap gibi okutuyor kendilerini.

 Her ne kadar hali hazırda bir oluş ve bozuluştan bahsetmiş olsam da bazen her şey beklediğimiz gibi gitmiyor tabii ki. Nadir de olsa beklemediğimiz oluşlar yahut bozuluşlar ile karşılaşabiliyoruz. İşte benim en sevdiğim de budur. Sevdiğiniz bir başrolün ölmesi gibi, kötü karakterin sonunda mutlulukla tanışması gibi… Beklenmedikler her zaman ilgimi daha çok çekmiştir. En çok vermek istediğim mesajlar da onlar oluyor. Beklenmeyenler. Aslında bu beklenmeyenlerin içinde de bizim dışarıdan kavrayamadığımız bir adalet anlayışı hâkim. Bakın hak demiyorum, adalet. Aynı şey değil. Belki kötü bir karakterin hakkı değildir o duyguyla tanışmak ancak adaletle tanışmayan birinden adil davranmasını beklemez kimse. Kendi içinde bir şeylerden vazgeçebilmesi için tanınan şanslardan bahsediyorum. Yoksa birine gayet saf sevgi verip nankörlük de görebilirsiniz misal. Çünkü bilmeseniz de bu sevgiyi vermek sizin göreviniz değildir. Başrol karakteriniz hayata veda edebilir, yaşamak ona yaramayabilir. Burada bahsettiğim dönüşümü karma ya da ilahi adalet gibi kavramsallaştırmaya oldukça karşıyım. Ne de olsa seyirciler sahnede yönetmeni görmemelidirler.

 Karakterlerimi gösterebilmek için onlar olduğum süre boyu onlarla da kendimle kurduğum bağın aynını kuruyorum her zaman. Nasıl bir kimliği olduğu önemli değil. İçselleştirdiğimde öyle de yaşayabilmenin farkına varıyorum. Eser bittiğinde bir süre arkadaşımı kaybetmiş gibi hissettiğim zamanlar oldu. Özellikle bir senaryo yazarken bir müddet sonra yanımda karakterler benimle konuşuyor. Empati gücü gerektiren ve empati gücünüzü oldukça artıran bir etkinlik. Hayata nerden bakmak isterseniz oradan bakıyorsunuz. Nereye derse oraya. Bence ürettiğim şeyin canlılığını ve duygu geçirebilmesini sağlayan en önemli nokta da bu. En iyi kurgusal karakterlerin senaristlerine bakın, muhakkak o karakterle bir bağı olacaktır. Bu okuyucuya yaşanmışlık hissi veriyor, okuyucu, kendini bir kurgusal karaktere bakıyor gibi değil, gerçekten tanıştığı birini dinliyor gibi hissedecektir. Çünkü benim için yaratma aşamasından sonra o artık zaten ‘’biri’’.



The Importance of Character for the Writer

When I write, I immerse myself in the persona within the text. I become the fictional character, embodying their traits and perspectives. For instance, when I wrote my poem 'Kâfi', I imagined myself as a person who humorously distances himself from the complexities of life while keeping his friends at arm's length. The character in the poem isn't always me. I believe this approach should extend to scripts, essays, and novels alike. Therefore, unlike in visual art, there isn't much pondering over the question, "What does the poet mean here?" in my creations. Because what I produce largely transcends me; it becomes someone else entirely. The focus shifts to whether the work aligns with the identity of the character. This is the first aspect I find crucial.

In this regard, we grapple with the complexity of personality and identity. None of us remains the same person we were yesterday. Life constantly imposes changes upon our personalities, characters, and selves. We inevitably undergo these changes, whether willingly or not. Hence, it's more pertinent to inquire about who we are today rather than dwell on who we were yesterday or who we will be tomorrow. The conditions that allow us to be who we are today might not exist tomorrow. In my writing, I endeavor to showcase this evolution in characters. When circumstances change, I ponder how a character, under those circumstances, would react or what they would aspire to achieve. Recognizing the inherent order in the world has greatly contributed to my ability to anticipate such developments. The higher one's self-awareness, the easier it becomes to interpret life's occurrences or understand nature and humanity. Despite appearing to detach ourselves entirely from nature, the absence of that uncontrolled will still exposes us like an open book on our foreheads.

However, despite the ongoing cycle of formation and dissolution, things don't always go as expected. Occasionally, we encounter unexpected events or outcomes. These are what I cherish the most. Similar to the death of a beloved protagonist or the redemption of a villain, unexpected occurrences always captivate me. They often convey the messages I most wish to impart: the unexpected. Indeed, within these unexpected events lies a sense of justice that eludes our external understanding. Note, I do not say 'right', but 'justice'. They are not the same. While it may not be right for a villain to experience such emotions, no one expects justice from someone who has not yet encountered it. I speak of the chances given to let go of something within oneself. Otherwise, you may give pure love to someone and still face ingratitude. After all, giving such love is not your duty. Your protagonist may bid farewell to life, as living may not serve them. I am staunchly against conceptualizing this transformation as karma or divine justice. After all, the audience should not see the director on stage.

To bring my characters to life, I establish a connection with them akin to the one I have with myself during the time I inhabit them. Their identity is immaterial. When internalized, I realize I can live as they do. When the work is finished, there are times I feel like I've lost a friend for a while. Especially when writing a screenplay, after a while, the characters start conversing with me. It's an activity that requires and significantly enhances empathy. You see life from wherever you want to look at it. You follow wherever it leads. For me, this is the most crucial aspect in ensuring the vitality and emotional resonance of my creations. Look at the best fictional characters, and their creators surely have a connection with them. This imbues readers with a sense of authenticity; they don't feel like they're looking at a fictional character but rather listening to someone they've truly met. Because, for me, after the creative process, they're already 'someone'.

Popüler Yayınlar