Avare Fare
Dağın üzerinde, bulutların önümde eğildiği bir yerdeyim. Duyuyorsa tanrıya ellerimi, sızlıyorsa vicdanlara yüreğimi, ikinciye giremeyeceksem nehre adımımı, kabul edecekse kayan yıldıza dileğimi açtım bekliyorum.
Taşların ardından ilk aşkım görünüyor efsunlu tavrıyla ve ben bir defa daha şehvetin esiri olurdum içimdeki zinciri kırık vahşi tutkuyla. Fakat aşkım gelmiyor.
Denizler kayaya vuruyor evet, eskisi gibi. Ama artık taşlar aşınmıyor. İnanır mısınız, o eski renkler benim için de yok artık. Yaşlıların geçmiş özleminden çaldım genç yaşımda.
Beni bulutların hükumdarlığından alıp zindan faresi yaptılar. O bahçeye, böceğe, çiçeğe hasret değil midir fare de? Hiç suç işlemeden peynirinin peşindeyken mahkum edilmiş billure. Ah avare fare, avare fare... Ademoğlu, Havvakızı tutsaklarla güneşten alıkonmuş halde. Bazen işte insan ile fare, aynı kaderi paylaşabilmekte.
Dün Sultan Süleymanken ben, yine bana kalmadı dünya. Muhtemelen sana da kalmayacak. Bugün kendinden başkasını görememiş kindar her budala, yarın tanrıya ya da gardiyana, bir sokum peynir ve bir karış güneş dilenecek. Bu budalaya gardiyan merhamet etmişse ne ala. Yok etmemişse de üzülmesin; hepimize toprak bedava!