Selam, şiir gelmeyeli epey olmuştu. Okurken neden söylediğimi anlayacaksiniz. Iyi okumalar!


Nadan Leyla

Ben böyle bir şairim, aşkı değil gördüğümü tarif ederim.
Görünmez sözcüklerimi beğenmezsen beğenme,
Sar şiirini anlayan çıkmazsa belki evde yerler,
Ben diyecegimi demem, gerekirse bir ceketle delikte buluverirler.
Cebimde de oğlanların listesi; ilk aşkım Oğuz'a, ilk aşkım Taha'ya, ilk aşkım Ömer'e...
Gelelim şimdiki sadede,
Çalı çırpıdan ibaret bir illuzyon bu sahne
Oyuncular bile çabamın yükü haline geliyor.
Bu bir satranç, oyununa karşılık bahanelerim.
Kurak gökyüzünde sert tokalaşma şah'ı mat etmeyecek,
Tıkandığım her an onu görmem mi gerekecek?
Leyleklerin getirdigi adım atmaları
Eller dururken gözde büyütmeyi yeğlemişler.
Aman ha işlenmiş dantelinize leke olmayayım,
Denizli şarabı beni biraz çarpıyor çünkü
Ağlarken güldürmek mahcubiyetidir bu,
Gidemeyiş yaninda küfesiyle gezdirir.
E kandıralım madem aynadaki nadanı,
Birkaç hoş sohbete aklın aylarını adamışız,
Dağlar bile yükselmiyor, bulutlar düşüyormuş aşağı.
Ne çare olmuş zaman, ne ilaç.
Sen de gel ama buruk gözlerle bana selam verme,
Geriye nasıl gittin adımlar atmazken?
Nadan olayı çözdü, küstü.
Uyutmuyor işte bugün içimdeki amansız ve kararsız karanlık buğu.
Saat sabah 5.45, acımasızca koşuyor yeniğine,
Tehdit ediyor beni: "Al işte, gittikçe daha da uykusuz kalacaksın yarın için." Aldırmıyorum,
Tuttu konmaz, iflah olmaz yanlarım sızlarken aklıma geldi,
Pabuçlarınızı değiştirmişsiniz gördüm.
Neyse,
Ben de sevilmeye alışacağım diyorum,
Sevilmeye doyandan şair mi olurmuş?
Yazmayacağım, yazmayacağım, yazmayacağım...
Yok! Ne vardı bir bahaneyle beni avutsaydınız?
Dağları aşın demedik ki, yalan söyleyiverseydiniz,
Kanmak için aç açına bekleyen gözlere,
"Şundandı, bundandı geldik" deseydiniz,
Vallahi inanacaktım, billahi inanacaktım.
"İyi de bana ne?" diyip kaçacaktım sizden.
Gülerken kendini ağlatmak mahcubiyetidir bu.