Kendinden gidip kendine dönen bulut haykırıyor...



Zavallının Güçsüz Kolları

Sıradanlaşmış telaşenin orta yerindeyiz
bir ket vurarak kötünün düzenine bir son vermişlere,
Üç kardeşe bölüştürdüler ekmeği.
Biri az yedi,
diğer ikisi de az yiyebilsin diye.

Bu şehirde tohumlarından akan can, kan taşımıyor.
Özleyip de adım atmayan iki âşık gibi—
İkisi de bekler, ikisi de susar.
Arzudayız evvelki Çırağan’dan hallice.
Geçip giden hayat yıldırmıyor asfaltı.

Başka hâller, farklı bilinçlerde buluşuyor kubbede.
Hiçbiri sonradan önce birbirini tanımıyor,
tanımadan iç içe geçiyor renkler,
birbirinin gölgesinde kayboluyor ışık yansıması.

Kendinden gidip kendine dönen bulut haykırıyor:
Her yağmur yağdığında aklında zırvalanacak
mevsimleri yarım yarım harcamanın vebası!
Evdeki kadınların kaderlerini tayin hakkını anıyor.
Kunduran boşuna pislensin, âmâde olmaya değil!
Direnişi olmalı çünkü insanın
hayatın anlamını çıkarmak için.

Burada insanlar gecelerin gözlerinden akarlar uyku olarak.
Kirpikler onlara tutunsunlar diye ıslatılmış,
düşmüşler öylece gözden.
Kendi kuyruğunu yiyip duran bir yılandın aniden.
Çember tamamlanınca geçmişin silinmedi.
Eski derinin altında kalmış bir iz,
yeniden sürünüyor şimdi.
Geçmişi bugünde yaşatarak
nasıl da yaratıyor yeni zaman anlayışını.

Çatlaklarda nehirler, yollar değil;
kuraklıklar vardı.
Yağmuru inmeye teşvik eden duacı ağaçlar,
dallarını göğe kaldırmaktan yorgun düştüler.

Bir daha hissedemezsem diye korkuyordu.
Bir daha hissedilemeyeceği aklıma gelmemişti...
Bir zamanlar iki âşıktan biri olan
keyfe düşmüş kederden.
Şimdi o bir diktatör, o bir aldatandı.

Halk sığınmıştı bu emeğin çabasına.
Padişaha seslendiler:
Nasıl uyuyabildin yatağında hakkını vermeyerek?
Emek vermeden bırakılan her iş,
içinde ukte olmalı.
Hep görülmüş bir zaman,
hep gidilmiş bir mekan bahşedilecekti.

Şimdi bir kan mevzuu bu.
Ölen çocuklara karşılık senin çocukların.
Önüne de bakamazsın ki!
Senin önün halkın,
arkan halkın.

Ne anlar padişah, şiirlerin verdiği kavga gürültüden?
Onun kavgası kendiyle.
Başkalarını yenmeye önce kendinden başlıyor,
kendine yenildikçe kolları güçsüzleşiyor.
Öyle zayıfladı ki,
bir zavallı gibi gideceği anı bekliyor.